Kahraman TV
2021-12-04 21:11:08

ERİL VE DİŞİL ENERJİNİN YAŞAMIMIZDAKİ ÖNEMİ

Gökben Nur Kireçci

hasan.ciftcioglu@outlook.com 04 Aralık 2021, 21:11

Bizler kadın veya erkek olarak dünyaya gelsek de her birimizin içinde dişil ve eril enerji aynı anda bulunur. Önemli olan tarafı ise bu iki enerjinin oranının ruh halimizi ve bunun karşılığı olarak da davranışlarımızı belirleyici olmasıdır.

Eril ve dişil enerji varoluşumuzun bir parçasıdır. Eril ve dişil dengesizliğinde roller değişir. Kadında cinsiyet problemleri, erkekte güçsüz hissetme baş gösterir.

Eril hareketli dişil durağandır. Eril veren dişil alandır.

Öncelikle kısaca eril ve dişil enerjinin özelliklerinden bahsedelim.

Dişil enerji, durağan, kabulde olan, güdülen ve buna izin veren taraftır. Yumuşak ve alıcı olandır.

Dişil enerjide bütünsel bir kavrayış vardır. Hesap yapmadan yaşamı olduğu gibi kabul eder ve eril enerjiye göre daha edilgen yapıdadır. Bu bakımdan da kolaylıkla uyum sağlayabilir. Duyguların ve sezgilerin yansıması olarak karşımıza çıkar. Büyük oranda sağ beyni etkiler dolayısıyla yaratıcı taraftır.

İnsanın en bilge ve derin tarafı olan dişil enerji izler ve gözlem yapar. İnsanın yaratıcı yönünü temsil ettiği için de sanatın, estetiğin ve tutkuların kaynağıdır. Sevgi odaklıdır. Bu nedenle her durum karşısında şefkatli ve merhametli kararlar verir. Hoşgörülü ve affedicidir.

Dişil enerji baskılandığında yaratıcılık dengesini kaybeder. İşte o zaman kaos başlar.

Eril enerji ise zihinsel gücü, mantığı, sol beyin işlevini, savaşçılığı temsil eder. Aklı ve mantığı üstün tutar. Kar zarar hesabı yaparak sebep sonuç ilişkisi kurar dolayısıyla duygularıyla değil aklıyla karar verir. Eril daha çok hüzün, ciddiyet ve umutsuzluktan beslenir. Çalışarak, zorlayarak elde etmeye güdümlüdür.

Eril enerji atak olan hareket tarafıdır. İlk adımı atan taraftır. Sol beyni yönettiği için sürekli analizler yaparak, hesap kitap içerisinde kaldığı için farkındalığı ve ‘’an’’ı kaçırabilir. Değişimi, duyguları ifade etmeyi ve sevgiyi zayıflık olarak görür. Prensip olarak sürece değil sonuca odaklıdır.

Eril enerji baskılandığını hissettiğinde agresiflik sergiler ve suçu hep başkalarında görür.

Evet, eril ve dişil enerji hepimizin içinde. Bu enerjilerin bizler de olması varoluşun bir parçası. Kaçırmamamız gereken en önemli faktör bu iki enerjiyi de cinsiyet ayrımı yapmadan ruhumuzda dengeli olarak bulundurabilmemiz.

Ancak günümüzde eril ve dişil enerjiler kadınların ve erkeklerin hayatını farklı şekilde etkiliyor.

En kısa haliyle eril hareketli ve veren, dişil durağan ve alandı.

Günümüzde kadınların çalışma hayatıyla birlikte kadın artık ‘’hareketli ve veren’’ tarafına geçtiği için dolayısıyla erkek ‘’durağan ve alan’’ taraftadır.

Denge bozulmuştur. Bu durum önce çekirdek aileyi sonrasında da toplum yapısını bozan enerji çatışmalarının yaşanmasına sebebiyet verir.

Buradan kadın çalışmasın, otursun evinin kadını olsun tarzında çıkarımlar değil söylemek istediğim. Tabii ki çalışan, üreten bir kadın da dengeyi kurabilir ve kurmalıdır zaten. Bunun karşılığında da erkek kendi dengesini oturtmalı, hazıra konmaktan ve armut piş ağzıma düş yaklaşımından sıyrılarak sorumluluklarını almayı bilmelidir.

Çalışan kadınların rekabet ederek, hayatta kalma, başarılı olma inançlarından dolayı baskın olarak eril enerjilerini yani sol beyinlerini kullandıklarını söyleyebiliriz. İş hayatında çalışan kadın, ev hayatında çalışan kadın sürekli hareket halinde, kendi kararlarıyla mantıklı olanı bulmaya çalışan, kar-zarar hesabı yapan, ödemeleri kontrol altında tutup ödeme planlarını yapan ve dişil enerjinin en önemliği özelliği olan ‘’alma’’ tarafından ‘’verme’’ tarafına geçtikleri için dengeleri bozulmaya başlar. Bunun sonucunda da ilk amaçları olarak belirledikleri ‘’hayatta kalma, ayakta kalma’’ inançlarını yerine getirdiklerinde artık kadın vücutlarından eril enerji yayılmaktadır.

Bunun karşılığı olarak da erkekler, eril enerjinin en önemli özelliği olan ‘’hareket’’ enerjisini, artık kendi yerine hareket eden, çalışan, çabalayan, kararlar alıp uygulayan, duygularından çok mantık ve güç çerçevesinde bir hayat yaşamaya başlayan kadınların gölgeleri altında, sorumluluklarından kaçarak yatan, durağan, karar vermekten imtina eden bir hayatı seçerek sağlanılan kolaylıklarla güdülen tarafına geçer. Oysa ‘’yatan, durağan olan ve güdülen’’ dişildi. Bu kolaylıklar her ne kadar ilk etapta seçilen, kabul edilen ve uygulanan bir durummuş gibi görünse de ilerleyen süreçte varoluşun dışında gerçekleşen bir durum olduğu için erkek tarafından yadsınmaya ve ‘’ben kimim?’’ sorusunun sorulmasına kadar giden ve oldukça sancılı geçen sorgulamalardan sonra erkek vücudunun içinden yayılan dişil enerji artık erkeği iyice zorlayacaktır. Erkek bununla birlikte öze dönüş yolunda ikili ilişkileri bozan yaklaşımlar sergilemeye başlayacaktır.

Tüm bu dengesizlikleri yaşamamak ve hayatı olağan akışında, varoluş dengesiyle yaşayabilmek ve yaşatabilmek dileğiyle.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.