27.05.2022, 22:45

TOPLUMSAL SAADET EBEDİ SAADET

Yüce dinimiz İslam, gerçek iyiliğe, güzelliğe ve zenginliğe erişebilmek için sahip olduğumuz ve hoşumuza giden servetten, maldan, mülkten ve imkânlardan fakir, muhtaç ve yoksullara vermeyi/infak etmeyi emretmekte ve bu davranışı bir iman alameti saymaktadır. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyurmaktadır.

TOPLUMSAL SAADET EBEDİ SAADET

Cenab-ı Hak, sözün en güzelini söylemeyi ve en güzeline uymayı bizlere nasip eylesin. Eşref-i Mahlûkat olarak yaratılan insan, toplum (cemiyet) halinde yaşayabilen ve topluluk (cemaat) oluşturabilen yegâne varlıktır.

Bu topluluğu sürüden ayıran en önemli özellik, bireylerinin aynı duygu ve düşünceleri, aynı his ve heyecanları taşımaları, aynı değerleri ortak payda kabul etmeleri, aynı hedefler peşinde koşmaları, birbirlerinin derdiyle dertlenmeleri, kederiyle kederlenmeleri ve birbirlerinin yardımına koşmalarıdır. Dolayısıyla sürü psikolojisiyle değil de, bir cemaat ve bir cemiyet ruhuyla hareket etmek insana özgü bir meziyettir. Şeyh Sadi Şirâzî diyor ki:

“Sen, içinde bulunduğun toplumun kederiyle kederlenmezsen ve derdiyle dertlenmezsen sana insan demek layık olmaz.”

Müslümanlar olarak hayatı en güzel şekilde yaşamalı, hak ve hukuka riayet ederek insanlarla en güzel şekilde geçinmeli ve ideal bir toplum oluşturmak için elimizden gelen bütün gayreti göstermeliyiz. Bunu gerçekleştir(ebil)mek için her alanda olduğu gibi, Kur’an ve Sünnete başvurmalıyız.

Yaşantısıyla canlı bir Kur’an olan Efendimiz (s.a.v) toplumun kederiyle kederlenen ve derdi ile dertlenen en güzel insandı. Ukbe İbni Hâris (r.a) anlatıyor: Bir keresinde Medine’de Efendimiz (s.a.v)’in arkasında ikindi namazı kılmıştım. Rasûl-i Ekrem, selâm verip namazı bitirdi ve hızlıca yerinden kalktı, safları yararak hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat, O (s.a.v)’in bu telaşından endişe ettiler. Hz. Peygamber (s.a.v) kısa sürede döndü. Ashâbının meraklanmış olduğunu gördü ve davranışının sebebini açıklayarak:

ذكرتُ شيئًا من تبر عندنا فكرهت أن يحبسني، فأمرت بقسمته

“Odamızda biraz altın olduğunu hatırladım da beni (hayırda acele etmekten) alıkoymasını istemedim ve derhal dağıtılmasını emrettim” buyurdu.[1]

Hz. Peygamber (s.a.v), böyle davranarak fakir ve muhtaçlar için ayrılmış olan sadakanın hiçbir şekilde geciktirilmemesi gerektiğini bize öğretmektedir. Nitekim sadaka, zekât ve infak, sosyal değişimin belirleyici dinamiklerinden kabul edilmekle birlikte aslında hepsi birer sosyal sorumluluk projesidir.

İslam toplumu ve bireylerinin sahip olması gereken özellikleri Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle anlatmaktadır:

مثل المؤمنين في توادهم وتراحمهم وتعاطفهم مثل الجسد إذا اشتكى منه عضو تداعى له سائر الجسد بالسهر والحمى

“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvları da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”[2]

Tarih boyunca bu hadis-i şerife uygun hareket eden ecdadımız, dünyanın neresinde olursa olsun, dinine ve mezhebine bakılmaksızın acı çeken bütün mazlumların ve mahrumların yardımına koşmuştur. Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy Safahat’ında bu ayet-i kerimeyi zikrettikten sonra adeta tefsir eder bir mahiyette şu beyitleri söylemektedir:

Kanayan bir yara gördün mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için çifte yerim, kamçı yerim!

Adam aldırma da geç git! Diye

mem, aldırırım,

Çiğnerim, çiğnenirim, Hakk’ı tutar kaldırırım!

Dolayısıyla çiğnesek de çiğnensek de Hakk’ı tutup kaldırmak, mazlumların, mağdurların, muhtaç ve mahrumların yardımına koşmak için güçlü, zengin, varlıklı ve donanımlı olmalıyız. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

المؤمن القوي خير وأحب إلى الله من المؤمن الضعيف الْيَدُ الْعُلْيَا خَيْرٌ مِنَ الْيَدِ السُّفْلَى

“Güçlü mümin, zayıf müminden hayırlıdır”[3] ve “Veren el, alan elden üstündür.’’[4]

Kur’an ve Sünnete baktığımızda zenginliğin ve fakirliğin ölçüsünü net olarak görebiliyoruz. En basit ifadeyle zengin kimse, veren el; fakir kimse ise alan eldir. Bu anlamda bir kişi, yedi kez dünyaya gelecek olsa ve yedi ceddine yetecek kadar mala ve mülke de sahip olsa, eğer infakta bulunamıyor ve hala başkasının malında, mülkünde ve servetinde gözü kalıyorsa buna zengin dememiz mümkün değildir. Yüce Rabbimiz bu gibi şahısların sözlerini ve duygularını şöyle aktarmaktadır:

مَا أَغْنَى عَنِّي مَالِيَهْ هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيَهْ

(Eyvah) Malım bana hiç fayda sağlamadı; Güç ve kudretim de yok olup gitti![5]

Dikkat edilirse böyle bir şahıs, mal biriktirme konusunda açgözlü ve hırslı davranmasının bir sonucu olarak ahireti tamamen unutmuş ve sadece dünyayı kazanmaya odaklanmıştır. Hal böyle olunca biriktirdiği bunca mal ve mülkün kendisine hiçbir fayda sağlamadığını, bununla birlikte sahip olduğu saltanatının, gücünün ve kudretinin de yok olup gittiğini itiraf etmektedir.

Bunun için diyoruz ki; gerçek anlamda mala sahip olan kişi; yani zengin kişi, dünyevi bir menfaat beklemeden ve sırf Allah’ın rızasını gözeterek başkalarına malından infak edebilen, verebilen kişidir. Servetin miktarına bakılmaksızın onu infak edebildiğimiz kadar o servetin sahibi ve maliki olabiliriz. İnfak edemeyen kişi ise, malın ve mülkün sahibi değil, esiri, kulu ve kölesi haline gelmiştir.

Yüce dinimiz İslam, gerçek iyiliğe, güzelliğe ve zenginliğe erişebilmek için sahip olduğumuz ve hoşumuza giden servetten, maldan, mülkten ve imkânlardan fakir, muhtaç ve yoksullara vermeyi ve infak etmeyi emretmekte ve bu davranışı bir iman alameti saymaktadır. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v):

ليس منا من بات شبعان وجاره جائع

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir”[6] buyurmaktadır. Yani Muhammed Ümmeti olmak, hem bireye hem de topluma bir takım görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Bu görevleri layıkıyla yerine getirmemiz halinde ancak hem ilahi ve nebevi rızaya, hem de sosyal saadete nail olacağız.

Yüce Rabbimiz, akrabaya, komşuya, yakın ve uzak komşuya vermek suretiyle iyilik yapmayı, bunları gözetmeyi ve koruyup kollamayı bize emretmektedir. Dolayısıyla Cenab-ı Hak, içlerinden akraba ve komşuların daha öncelikli olduğu zayıf, fakir, muhtaç, mahrum, dul, yetim, mazlum ve mustaz’aflar sayesinde üzerimize iki cihanda da rahatlık, huzur, güven, rızık, bereket ve rahmetini indirecektir. Böyle davranmak aynı zamanda adaleti ayakta tutmak, ölçü ve tartıyı eksiksiz uygulamak, doğru yolu bulmak ve zulümden her türlü uzak durmaktır. Bunun güzel sonucunu Yüce Allah bize şöyle aktarmaktadır:

الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ

“İman edip de imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.”[7]

Bireysel ve toplumsal anlamda görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen toplumlar ise, ilahi adaletten ayrılmış, ölçü ve tartıyı kaybetmiş ve her türlü zulme bulaşmış olurlar. Yüce Rabbimiz böylesine büyük bir hataya düşmemek için bizi şöyle uyarmaktadır:

قُلْ سِيرُوا فِي الأَرْضِ فَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ

De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.”[8] Yani bu ayette geçmiş ümmetlerin tarihlerini, hallerini, uğraşlarını, duygu ve düşüncelerini, işledikleri suçları ve maruz kaldıkları akıbeti görüp ibret almamız istenmektedir.

Yukarıda zikrettiğimiz sebeplerden dolayı İslam, sosyal sorumluluk projesi olarak zekâtı, infakı ve sadakayı teşvik etmekte, emretmekte ve yaygınlaştırmak için bir takım kurallar koymaktadır. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) de:

مَا نَقَصَتْ صَدَقَةٌ مِنْ مَالٍ

“Sadaka malı eksiltmez; bereketlendirir, arttırır” buyurarak vermenin bereketine dikkatimizi çekmektedir.

Kur’an ayetlerini incelediğimizde inanç, ibadet ve ahlâk konuları ile sosyoekonomik hayat arasında sıkı bir ilişkinin olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre bireyin inşası kadar toplumun inşası da büyük önem arz etmektedir. Yani toplumun en güçlü halkası kabul edilen zenginler ve imkân sahipleri, en zayıf halka sayılan ihtiyaç sahiplerini desteklemez ve onları güçlendirmeye çalışmazlarsa toplumsal çöküş kaçınılmaz olacaktır. Yüce Rabbimiz, insana verdiği zenginliklerden şöyle söz etmektedir:

وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ جَنَّاتٍ مَّعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ

مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ كُلُواْ مِن ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُواْ حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ

Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin![9] Burada dikkat edilirse Allah tarafından belirlenmiş bir hak söz konusudur ve bu hakkın sahiplerine verilmemesi halinde bir hırsızlık, gasp ve kul hakkına girme hâsıl olacaktır.

Unutulmamalıdır ki Cenab-ı Hak, mutlak anlamda mülk sahibidir; hem melik, hem de mâliktir. Zerreden kürreye bütün kâinatın hâkimidir; dilediği şeyi “Ol” demekle oldurandır. Gerçek güç ve kuvvet sahibi, gani ve müstağni; yani hiçbir şekilde hiçbir varlığa muhtaç olmayandır. Yüce Allah’ın (c.c.) zengin kıldığını, hiç kimsenin fakir; fakir kıldığını ise, hiçbir gücün zengin edemeyeceğini bilmek ve buna inanmak durumundayız. Aynı zamanda dünyadaki zenginliklerin dünya ile birlikte zail olacağını, ahiretteki zenginliklerin ise bâki ve ebedi kalacağını aklımızdan çıkarmamalıyız. Büyük Şairimiz Yunus Emre bu gerçeği çok güzel ifade etmektedir:

Mal sahibi mülk sahibi! Hani bunun ilk sahibi?!

Mal da yalan, mülk de yalan; Gel biraz da sende oyalan!

Müslümanlar olarak dünyadaki zenginliğin, mülkün, servetin ve sair imkânların geçici olduğunu unutmamalı, bunları çok iyi değerlendirmeli, ahirete taşıyıp ebedileştirmeliyiz. Cenab-ı Hak, bu konuda bize çok önemli şu tavsiyede bulunmaktadır:

وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الآخِرَةَ وَلا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي

الأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.”[10]

Bu dünyada sahip oldukları imkânları ahirete taşıyamayan; yani gerçek zenginliğe dönüştüremeyen ve ebedileştiremeyenler hakkında Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى

قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى

“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin? (Allah) buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları dikkate almadın/unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutulacaksın!”[11] Yani Yüce Rabbimizin verdiği bütün imkânlar gibi göz nimetini bu dünyada O’nun istediği şekilde kullanmayanlar, ahirette bu gözden ve görme nimetinden mahrum bırakılacaklar. Cenab-ı Hak ayrıca bize şu uyarıyı yapmaktadır:

وَلا تَكُونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللَّهَ فَأَنسَاهُمْ أَنفُسَهُمْ أُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

“Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.”[12] Rabbim cümlemizi dünyada sahip olduğu imkânları onun rızasına uygun kullanan, bu imkânları ahirete taşıyıp ebedileştiren, hem dünyasını hem de ahiretini mamur eden salih ve muhlis kullarından eylesin.

[1] Buhârî, Ezân 158.

[2] Buhârî, Edeb, 27

[3] Müslim, Kader 34.

[4] Buhârî, Zekât 18, Nefekât 2.

[5] Hâkka Suresi, 69/28-29.

[6] Buhari, Edeb, 12.

[7] Enam, 6/82.

[8] Neml, 27/69.

[9] Enam, 6/141.

[10] Kasas, 28/77.

[11] Ta Ha, 20/124-126.

[12] Haşr, 59/19.

Yorumlar (0)
14
açık
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 36 99
2. Fenerbahçe 36 93
3. Trabzonspor 36 61
4. Başakşehir 36 58
5. Beşiktaş 36 55
6. Kasımpasa 36 52
7. Alanyaspor 36 50
8. Rizespor 36 49
9. Sivasspor 36 48
10. Antalyaspor 36 45
11. A.Demirspor 36 44
12. Samsunspor 36 42
13. Kayserispor 36 41
14. Konyaspor 36 40
15. Ankaragücü 36 39
16. Gaziantep FK 36 38
17. Hatayspor 36 37
18. Karagümrük 36 37
19. Pendikspor 36 36
20. İstanbulspor 36 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 34 75
2. Göztepe 34 70
3. Sakaryaspor 34 60
4. Bodrumspor 34 57
5. Ahlatçı Çorum FK 34 56
6. Kocaelispor 34 55
7. Boluspor 34 53
8. Gençlerbirliği 34 51
9. Bandırmaspor 34 50
10. Erzurumspor 34 44
11. Ümraniye 34 43
12. Manisa FK 34 40
13. Keçiörengücü 34 40
14. Adanaspor 34 39
15. Şanlıurfaspor 34 38
16. Tuzlaspor 34 38
17. Altay 34 10
18. Giresunspor 34 7
Takımlar O P
1. Arsenal 37 86
2. M.City 36 85
3. Liverpool 37 79
4. Aston Villa 37 68
5. Tottenham 36 63
6. Newcastle 36 57
7. Chelsea 36 57
8. M. United 36 54
9. West Ham United 37 52
10. Brighton 36 48
11. Bournemouth 37 48
12. Crystal Palace 37 46
13. Wolves 37 46
14. Fulham 37 44
15. Everton 37 40
16. Brentford 37 39
17. Nottingham Forest 37 29
18. Luton Town 37 26
19. Burnley 37 24
20. Sheffield United 37 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 35 90
2. Barcelona 35 76
3. Girona 35 75
4. Atletico Madrid 35 70
5. Athletic Bilbao 35 62
6. Real Betis 35 55
7. Real Sociedad 35 54
8. Valencia 35 48
9. Villarreal 35 48
10. Getafe 35 43
11. Deportivo Alaves 35 42
12. Sevilla 35 41
13. Osasuna 35 40
14. Las Palmas 35 37
15. Mallorca 35 35
16. Rayo Vallecano 35 35
17. Celta Vigo 35 34
18. Cadiz 35 29
19. Granada 35 21
20. Almeria 35 17
Namaz Vakti 14 Mayıs 2024
İmsak 03:41
Güneş 05:18
Öğle 12:34
İkindi 16:23
Akşam 19:40
Yatsı 21:10