22.10.2021, 18:18

ÇOCUKLARDA KONSANTRASYON BOZUKLUĞU

Çocuklarda konsantrasyon bozukluğu 

Çocuğunuz çok dalgın, sanki aklı hep başka bir yerde gibiyse; sizi hiç dinlemiyor, bir şeyi birkaç kere tekrarlamak zorunda kalıyorsanız; sürekli oyuncaklarını ve okul eşyalarını kaybediyorsa, belki de sorunu konsantrasyon eksikliğidir.

  

Konsantrasyon nedir? 

Konsantrasyon dikkatin yoğunlaştırılması olarak tanımlanıyor. Dikkat ise ilginin belli bir uyaran üzerine toplanması. Dikkat eksikliği ve konsantrasyon bozukluğu ise dikkatin uyaran üzerine toplanamadığı anlamına geliyor. Dikkat ve konsantrasyon problemi yaşayan çocuklar dikkatlerini ayrıntılara vermekte zorlanırlar ve dış uyaranlar karşısında dikkatleri çok kolay dağılır. Örnek vermek gerekirse: "Evde ödevini yapmaya başladığı sırada çalan kapı veya telefon sesi çocuğun dikkatini dağıtarak ödev başından kalkmasına neden olur. Ödevleri, defterleri ve yaptıkları çalışmalar hatalarla ve eksiklerle doludur ve dikkat aralıkları çok kısa olduğundan ders sırasında öğretmenlerine ve anlatılanlara konsantre olamazlar. Dersi takip etmekte sıkıntı yaşarlar, neyin öğrenilmesi gerektiğini de bulmakta zorlanırlar. Bu da bir süre sonra dağılmalarına ve dersi takip edemez hale gelmelerine neden olur. Öğrenme kalitelerinin düşmesiyle sınavda düşük not alırlar." Kısacası, konsantrasyon eksikliği kaçınılmaz olarak akademik başarısızlığı beraberinde getiriyor.

Bu çocukların sıkıntıları sadece okul ve akademik alanlarla sınırlı değil. Dikkat aralıkları kısa olduğu için oyunları sürdürmekte de sıkıntı yaşıyorlar. Akranlarıyla oyunu sürdürmekte zorlanan bu çocuklar, birkaç dakikadan fazla yerlerinde oturamıyorlar. Normal dikkat süresinin 7 ila 9 dakika olduğu düşünülürse, bu çocuklar bu kadar bir süre bile dikkatlerini yoğunlaştıramıyorlar.

Konsantrasyon Bozukluğu Nasıl Anlaşılır?

Dikkat eksikliğinin nedeni tam olarak tespit edilemese de, yapılan çalışmalar birçok faktörün aynı anda etkili olduğunu gösteriyor. Fizyolojik, genetik ve çevresel unsurlar hep birlikte ya da ayrı ayrı etkili olabiliyor. Mesela, beynin, kişinin kendini kontrol edebilmesini, dikkatini yoğunlaştırmasını ve sürdürmesini, yapmak istediklerini uygun sıraya koymasını ve planlar yapmasını sağlayan bölümünün bu tür sıkıntılar yaşanmasında etkili olduğu saptanmış. Genler, üzerinde en çok durulan konulardan ve dikkat eksikliğinde çok önemli etkenlerden biri. Çevresel faktörler ise temel etken olarak ele alınmadıkları halde, yaşanan sıkıntıyı etkiledikleri ve tetikledikleri biliniyor.

Son yıllarda karşımıza sık sık çıkan ve çocukların hayatını bir hayli etkileyen hiperaktiflikte de karşımıza çıkan dikkat bozukluğu bugün çocuğun kendisini olduğu kadar ailesini, sınıftaki arkadaşlarını da etkiliyor. Yerinde duramayan ve düz duvara tırmanan çocuklar beklemeleri gereken durumlarda zorlanırlar. Sınıfta oturmaları gerekirken koşuşturup dururlar. Çok konuşurlar, hareketlerinde bir motor tarafından sürülme görüntüsü vardır. Adeta otomatiğe bağlamışlardır. Bu çocuklar isteklerini erteleyemez, her taleplerinin anında gerçekleşmesini beklerler. Oyun esnasında bile sıra bekleyemezler, konuşma sıralarını takip edemez ve diğer bireylerin sözünü keserler. Bir soru sorulduğu zaman soru tamamlanmadan yanıt vermeye çalışırlar.

Konsantrasyon Bozukluğunun Tedavisi

Tedaviye başlamadan önce tanının belirlenmesi için ayrıntılı bir değerlendirme yapılması kesinlikle şarttır. Bu ayrıntılı değerlendirme için çocuk psikiyatristi, pedagog, psikolojik danışman, sınıf öğretmeni, rehberlik servisi ve ailenin bulgularına ihtiyaç duyulur ve dikkat problemi tedavisinde psiko-pedagojik eğitim terapisi, ilaç ve anne baba tutumları çok önemlidir. Ancak her çocuk için aynı tedavi yöntemini kullanmak da doğru değildir, çünkü her çocuğun kişilik özellikleri, içinde bulunduğu durum, ailesel ve çevresel faktörleri ile yaşadığı sıkıntının boyutları farklılık gösterir. Dikkat eksikliği ile ilgili problem yaşayan çocuklar ile ilgili mutlaka bir uzmandan yardım almak gerekmektedir. Çünkü bu sıkıntı erken dönemde tespit edilir, çocuğa uygun tedavi yöntemleri belirlenir ve tedavi sürecine başlanırsa, ilerlemeler daha sağlam ve hızlı olacaktır.

Sonuç olarak çocuğunuz tembel ya da yaramaz değil, sadece pek çok nedenin tetiklediği bir süreç yaşıyor olabilir. Paniğe kapılmaya hiç gerek yok, çünkü çaresi var.

Ruhun Şaad Olsun Doğan Hocam  

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:

- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?

- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinize katıldım. Hayatım değişti.

O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.

- Ne oldu, nasıl oldu?

- Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, "Bir insanın ana vatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına

olanaklar yaratmaktır."Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:

- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, "Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına

olanaklar yaratmaktır." Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm.

Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?

- Hayır, neden?

- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. "Oğlum bugün ödevini yaptın mı?" Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da

*sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, "cık" sesini çıkarıyordu.* Kızıyordum, söyleniyordum, "Niye yapmıyorsun ödevini!" diyordum.

Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.

Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:

- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. "Ben ne biçim babayım," diye kendime sordum. Seminer için geldiğim*

İstanbul'dan çalışma yerim olan Kayseri'ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.

- Radikal bir karar!*

- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam.

Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle  böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.

- Eşiniz ne dedi?

- Hocam biliyor musun ne oldu?

- Ne oldu?*

- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, "Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış!

Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz."

- Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!

- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim.

Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.

- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?

- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve "Hayır!" anlamına gelen "cıkk" dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım.

Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti.

"Ne büyük tehlike!" diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.

- Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!

- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, "Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın," demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim!

Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.

- Eşiniz gelmek istemedi!*

- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye.

Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler.

Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. "Çok mu kötü hocam?" diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. "Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?"

- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?

- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım.

İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. "O kadar mı kötü?" diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım.

Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum.Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.

"Gel seni yeniden kucaklayayım!" dedim. Kucaklaştık.

"Çocuklar Gülsün diye!" yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur.

Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler.

Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler.

Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun    

Yorumlar (0)
14
açık
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 35 96
2. Fenerbahçe 35 90
3. Trabzonspor 35 58
4. Başakşehir 35 55
5. Beşiktaş 35 54
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 35 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 35 48
10. Antalyaspor 35 45
11. A.Demirspor 35 44
12. Samsunspor 35 42
13. Kayserispor 35 41
14. Ankaragücü 35 39
15. Karagümrük 35 37
16. Konyaspor 35 37
17. Gaziantep FK 35 35
18. Hatayspor 35 34
19. Pendikspor 35 33
20. İstanbulspor 35 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 34 75
2. Göztepe 34 70
3. Sakaryaspor 34 60
4. Bodrumspor 34 57
5. Ahlatçı Çorum FK 34 56
6. Kocaelispor 34 55
7. Boluspor 34 53
8. Gençlerbirliği 34 51
9. Bandırmaspor 34 50
10. Erzurumspor 34 44
11. Ümraniye 34 43
12. Manisa FK 34 40
13. Keçiörengücü 34 40
14. Adanaspor 34 39
15. Şanlıurfaspor 34 38
16. Tuzlaspor 34 38
17. Altay 34 10
18. Giresunspor 34 7
Takımlar O P
1. M.City 36 85
2. Arsenal 36 83
3. Liverpool 36 78
4. Aston Villa 36 67
5. Tottenham 36 63
6. Newcastle 36 57
7. Chelsea 36 57
8. M. United 35 54
9. West Ham United 37 52
10. Brighton 36 48
11. Bournemouth 37 48
12. Crystal Palace 37 46
13. Wolves 37 46
14. Fulham 37 44
15. Everton 37 40
16. Brentford 37 39
17. Nottingham Forest 37 29
18. Luton Town 37 26
19. Burnley 37 24
20. Sheffield United 37 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 35 90
2. Girona 35 75
3. Barcelona 34 73
4. Atletico Madrid 34 67
5. Athletic Bilbao 35 62
6. Real Sociedad 34 54
7. Real Betis 34 52
8. Villarreal 35 48
9. Valencia 34 47
10. Getafe 34 43
11. Deportivo Alaves 35 42
12. Sevilla 35 41
13. Osasuna 35 40
14. Las Palmas 35 37
15. Mallorca 35 35
16. Celta Vigo 34 34
17. Rayo Vallecano 34 34
18. Cadiz 34 26
19. Granada 35 21
20. Almeria 34 17
Namaz Vakti 12 Mayıs 2024
İmsak 03:42
Güneş 05:18
Öğle 12:34
İkindi 16:23
Akşam 19:39
Yatsı 21:08