26.10.2022, 15:14

AHLAK

AHLÂK

Türkiye'de yaygın olarak büyük oranda arabesk, ilkel ve sığ bir zeminde ele alınan bu kavramı yakından tanımak zorundayız. Özellikle bilmek zorundayız demiyorum, tanımak zorundayız. Çünkü bilmekte temas olmayabilir, ancak tanımakta temas vardır. Bu kavramla temasımızın sürekli olması zorunlu bir haldir.

Bir önceki yazımın başlığı olan ERDEM, ahlâk ve edep kavramlarının varlığıyla şekillenir. Bu yazımda Ahlâk kavramını, sonraki yazımda ise edep kavramını ele alacağım.

Tanımla başlayalım. Ahlâk Arapça Hulk kelimesinin çoğuludur. Türkçe karşılığı ise bir anlamıyla yaratılış, başka bir anlamda ise düzenlemedir. Daha dar manada ise ahlâk, toplumsal hayatta, tarihsel süreç içinde tedricen oluşmuş kümülatif normlar bütünüdür. Ahlâk, en genel anlamıyla insanın yaratılıştan gelen doğası ve karakteri olarak tanımlanmaktadır. Bu anlayış, büyük ölçüde erdeme dayalı klasik ahlâk tasavvuruyla da örtüşmektedir. Ahlâkın sözlük anlamı, bu sözcüğün klasik dinî, felsefî ve edebî metinlerdeki kullanımına içkin durumdadır. Klasik sözlükler arasında yapılacak hızlı bir incelemede, ḫ-l-ḳ kökünün temel anlamının taḳdīr yani “bir nesneyi düzgün/ölçülü bir biçimde oranlamak ve ölçümlemek” olduğu konusunda açık bir görüş birliği olduğunu görürüz. Yaratılış yoluyla insana aktarılan ve onun karakterini oluşturan temel yapı, ahlâkın klasik lügatlerdeki tasavvur biçimini yansıtmaktadır. Anlaşılacağı gibi, ḫ-l-ḳ’nın ‘yaratma’ anlamı ile ‘yaratılış özellikleri’ anlamı arasında tematik bir benzerlik ve semantik bir bağ vardır; dolayısıyla ‘yaratmadan ‘yaratılış özelliklerine yani ‘ahlâk’a geçişin makul bir temeli bulunmaktadır.

Ḫulḳ bazen doğuştan gelen içsel/güdüsel yeti anlamında, bazen de (doğuştan değil) sonradan kazanılmış halin adı olarak kullanılır ki bu hal sebebiyle insan başka şeyi değil de o şeyi yapmaya eğilimli/yatkın olur. Mizacındaki sertlik nedeniyle öfkeye eğilimli/yatkın olan kimse gibi. Bundan ötürü her hayvan, yaratılışının temelindeki bir huyla (ḫuluḳ) diğerlerinden ayrılır. Aslan için cesaret, kuş için korkaklık ve köpek için sadakat gibi. Görüleceği üzere ahlâk sadece tek tek davranışlar değil, davranışlara kaynaklık eden ve nefiste yerleşmiş bulunan kalıcı ve sürekli psikolojik bir haldir. Davranışlar ahlâkın sonucudur. Bu nedenle de davranışlar, kaynaklandıkları ahlâk itibariyle değer kazanır. Nitekim İmmanuel Kant’ ta ahlâkın kaynağıyla ilgilenmiş, ahlâkın dayanağını vicdan olarak belirlemiştir. Kant'a göre vicdanın emirleri hedef, sebep, sonuç gibi olgularla ilişkili değildir. Vicdan sadece emreder ve o emrettiği için insan bu davranışı sergiler, yani Kant bir anlamda ahlâkı mantıktan tamamen ayırır. Ayrıca Kant'a göre vicdanın emirleri tecrübelerle ortaya çıkmış ve iyi olduğu kanaatine varılmış emirler değildirler. Bunlar insanın özünde insanın ilk ortaya çıkışından beri var olan emirlerdir. Biraz daha açıklarsak, vicdanın emirleri hiçbir şekilde sonuç odaklı değildir. Buradan hareketle ahlâklı olmayı çıkar ilişkisi olmadan, kültürel bir birikimin etkisinden azade, determinist bir yaklaşımdan uzak doğal bir biçimde benimsemeliyiz.

İnsanların birbirlerinin haklarına saygılı olması, birbirlerine karşı ilişkilerinde ölçülü davranması, sorumluluklarını bilmesi gibi şeyler, toplumsal yaşam düzleminde var olan ihtiyaçların giderilmesinin ve yaşanılır bir toplum modelinin oluşmasının şartlarıdır. İnsanlar bu bağlamda ahlâka zorunlu olarak ihtiyaç duyarlar. Neden böyle davranılması gerektiği sorusunun cevabı ise doğruluğun ve sorumluluğun bunu gerektirdiğidir.

Ahlâk "insanları polisliğe sevk eden fakat sorduğunuzda 'örf adet' olarak nitelendirilen ve zamana göre değişmeyen toplumsal, teolojik, ideolojik kuralların bütünü' olarak tanımlanmamalıdır. Zira "yaratılışa uygun bir iyi olma hali" anlamında ahlâk, "zamanla değişmeyen" şartına bağlıdır. Ancak buradaki bağlılık toplumun "her zaman" belli kurallara göre yaşamını sürdürmesi gerekliliğinden doğar. Kuralsızlığın kural haline geldiği ya da kuralsız bir toplum örneği görülmüş değildir. Ahlâk, bütüncül bir değişim görür mü görmez mi bilinmez ama bence uyguladığı yöntemlerde zamanla değişim görebilir. Ben sosyalitenin bir evrim yaşadığı fikrini, benimsemiş biriyim. Ahlâk kabullerinin zamanla bir seçilim yaşayacağını ve güçlü olanların devam ettiğini, güçsüz olanların kaybolacağı ya da dönüşeceği kanaatindeyim. Toplumsal kurallar değiştikçe "karakteristik yapı" elbette yöntemini değiştirebilir, ancak ahlâkın bir amacı varsa, o hiç değişmeyecektir. Yaratılışta var olan bu "karakteristik yapı" bizim yaşama dönük fiillerimizin belirleyicisidir.

Toplumsal bir yaşam formuna muhtaç olan insanın, fiillerini ahlâk üzerine inşa etmelidir. Ruhumuza içkin olan bu yapının hiçbir zaman bozulmayacağı inancı ile…

Av. Asım POYRAZ


 

Yorumlar (2)
Bünyamin Gökçe 2 yıl önce
APTALLIĞIN TEORİSİ
Almanya ikinci dünya savaşı sürecinde tarihinin en karanlık döneminden geçiyordu.
Masum insanların dükkanları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar zalimce sokak ortasında aşağılanıyordu vb.
Genç bir teolog ;
Dietrich BONHOEFFER bu zalimliğe itiraz etti ve bu sebeple hapse atıldı. Hapisteyken bu konu üzerine uzun uzun düşündü.
Sayısız filozof, şair, fikir adamı ve bilim adamı çıkaran bu kültür nasıl olur da “organize kötülüğün, zalimliğin, korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezi” haline gelmişti?
Bonhoeffer "sorunun kökeninde kötülük değil aptallık yatıyor" dedi.
Hapisteyken yazdığı mektuplarda
“Aptallığın yarattığı kötülüğün diğer tüm kötülüklerden daha tehlikeli olduğunun” farkına vardı.
Kötülüğü protesto edebilirdiniz, karşı argümanlarla kötülükle mücadele etmeniz mümkündü.
Fakat “organize olmuş ahmaklar sürüsüne karşı” yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu.
Ne protestolar ne zorlama onlara etki etmiyordu.
Mantıklı gerekçeler sunduğunuzda da, önce reddediyorlar, reddedemeyecek hale geldiklerinde ise gerçeği önemsizleştiriyorlardı.
Aptal insanlar hallerinden memnundur ve saldırıya da hazır haldedirler.
Saldırıya geçtiklerinde kötü insanlardan çok daha tehlikeli olurlar...
“Bonhoeffer” aptallıkla mücadele edebilmek için önce onun doğasını anlamaya çalıştı:
Aptallık bir zekâ problemi değil ahlaki bir problemdi.
Entellektüel birikimi olduğu halde aptal olan insanlar vardı.
İlk etapta “aptallığın” doğuştan gelen bir maraz olduğu düşünülür, fakat bu da yanlıştı.
İnsanlar belli şartlar altında aptallaşıyorlardı, daha doğrusu, başkalarının kendilerini aptallaştırmasına izin veriyorlardı.
Yalnız insanlarda bu maraz daha az görülüyordu.
Buradan yola çıkarak “Aptallığın” psikolojik değil sosyolojik bir sorun olduğu sonucuna vardı.
Güçlerin birisinde toplanması arzusu politik ve dini hareketlerde çok sık rastlanırdı.
Aptallık hastalığının bulaştığı yerler böylesi gruplardı.
Ahmaklar ve diktatörler arasındaki muazzam korelasyon, ikisini de birbirine ihtiyaç duyar hale getiriyordu.
İnsanların ahlaki ve entelektüel birikimleri bir anda yok olmuyordu. Diktatör gücünü arttırdıkça, aptallar o gücün büyüsüne kapılıyor ve bağımsız düşünme yetisini kaybediyordu.
Aptallar, gözlerine sokulan tüm gerçekleri inatla reddediyorlardı.
Aptallarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşmaya ayarlanmış bir robotla konu8ştuğunuz hissiyatına kapılıyordunuz.
Büyülenmiş gibiydiler…
Değil kötülük yaptıklarını, ne yaptıklarını bile bilmiyorlardı.
Aptalları bu katatonik uykudan çıkarmanın tek yolu “bağımsız ve özgür olmalarını” sağlamaktı.
Ama 9 Nisan 1945 günü sabaha karşı Bonhoeffer'i bir toplama kampının darağacına asarak öldürdüler....
Dolayısı ile “politik ve dini hareketlerde rastlanılan, lidere, ya da diktatöre vecd halinde tapınma aşaması ile” döngü tamamlanmıştı.
“Kötülük yaptıklarının da ayırdına varamadan, liderlerinin emrinde, onların istekleri sorgusuz ve vicdan muhasebesi yapmaksızın” yerine getirilmişti.
Bu toplumsal aura diktatörlerin varoluş vasadı idi.
“Bonhoeffer” toplama kampında asılmadan hemen önce gardiyana
“Yaptığımız Herşeyden Sorumluyuz” demişti.
Nitekim
“Nazizmin kurucuları Hitler ve Goebels” yenilgi sonrası intihar edecekler, cesetleri yakılıp bir nehirde yokluğun karanlığına dökülecektir.
“Bonhoeffer” ise, doğruluğu tarih boyunca defalarca kanıtlanan teoremi ile anılıp yüceltilerek saygıyla anılmaya devam ediyor.
Alıntı
Zahide Engin Uçar
Süleyman Biricik 2 yıl önce
Emeğinize ve yüreğinize sağlık
14
açık
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 35 96
2. Fenerbahçe 35 90
3. Trabzonspor 35 58
4. Başakşehir 35 55
5. Beşiktaş 35 54
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 35 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 35 48
10. Antalyaspor 35 45
11. A.Demirspor 35 44
12. Samsunspor 35 42
13. Kayserispor 35 41
14. Ankaragücü 35 39
15. Karagümrük 35 37
16. Konyaspor 35 37
17. Gaziantep FK 35 35
18. Hatayspor 35 34
19. Pendikspor 35 33
20. İstanbulspor 35 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 33 72
2. Göztepe 33 69
3. Sakaryaspor 33 57
4. Bodrumspor 33 56
5. Ahlatçı Çorum FK 33 56
6. Kocaelispor 33 55
7. Bandırmaspor 33 50
8. Boluspor 33 50
9. Gençlerbirliği 33 50
10. Erzurumspor 33 44
11. Manisa FK 33 40
12. Ümraniye 33 40
13. Keçiörengücü 33 39
14. Tuzlaspor 33 37
15. Adanaspor 33 36
16. Şanlıurfaspor 33 35
17. Altay 33 9
18. Giresunspor 33 7
Takımlar O P
1. Arsenal 36 83
2. M.City 35 82
3. Liverpool 36 78
4. Aston Villa 36 67
5. Tottenham 35 60
6. Newcastle 35 56
7. Chelsea 35 54
8. M. United 35 54
9. West Ham United 36 49
10. Bournemouth 36 48
11. Brighton 35 47
12. Wolves 36 46
13. Fulham 36 44
14. Crystal Palace 36 43
15. Everton 36 37
16. Brentford 36 36
17. Nottingham Forest 36 29
18. Luton Town 36 26
19. Burnley 36 24
20. Sheffield United 36 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 34 87
2. Girona 34 74
3. Barcelona 34 73
4. Atletico Madrid 34 67
5. Athletic Bilbao 34 61
6. Real Sociedad 34 54
7. Real Betis 34 52
8. Valencia 34 47
9. Villarreal 34 45
10. Getafe 34 43
11. Deportivo Alaves 34 41
12. Sevilla 34 41
13. Osasuna 34 39
14. Las Palmas 34 37
15. Celta Vigo 34 34
16. Rayo Vallecano 34 34
17. Mallorca 34 32
18. Cadiz 34 26
19. Granada 34 21
20. Almeria 34 17
Namaz Vakti 10 Mayıs 2024
İmsak 03:45
Güneş 05:20
Öğle 12:34
İkindi 16:22
Akşam 19:37
Yatsı 21:06