Bir önceki yazımda, empati bir yetenek mi? Yoksa… Deyip, empatinin ne olup ne olamayacağından bahsedip, aşırı empatik davranışlar sergileyenlerde empat kişilik oluşabileceğini ve bunun hiç de hoş bir durum olmadığını yazmıştım.

Empatiyi bir yetenek olarak kabul eden kişiler, bir süre sonra zihnen, ruhen ve bedenen onaylandıklarını, kabul gördüklerini ve daha çok sevildiklerini düşüneceklerdir. Bu onaylanma hazzı dolayısıyla, sürekli empatik düşünce tarzında kaldıkları için de, aslında sadece ’’ kendi duygu’’ durumlarına ve yine sadece ‘’kendi algı’’ düzeylerine göre bir tutum sergilediklerini düşünmeden, karşılarındaki kişiyi tamamen anladıklarını varsayarak, onların istedikleri tavır sanki buymuş gibi belki biraz da yapmacık bir hal içine gireceklerdir.

Bir cenaze töreninde bulunduğunuzu düşünün. Cenaze gelenekleri, kültürlere ve dini gruplara göre değişir. Cenazeler için ortak olan seküler motivasyonlar arasındaki tek benzerlik, merhumun yasını tutmaktır. Oysa bizler bulunduğumuz topluluğun içindeki örf ve adetlere göre davranır, onlara göre şekilden şekle girip, onların davranışı gibi yas tutarız. Doğu kültüründe ağıt yakmak vardır mesela, sineye vurarak ağıt söylerler. Öyle bir ortamdaysanız, bir süre sonra sizler de onlar gibi ağıt yakmaya başlarsınız. Hâlbuki öz benliğinizde böyle bir şey yoktu. Sadece gördünüz, öğrendiniz ve uyguladınız. Ve sonra da’’ onun acısında yanındaydım, onu anladım’’ ya da ‘’onun acısını paylaştım’’ deyip bir de teselli ettiğimizi düşünürüz ya, e nerede hani empati?

Toplumsal örf ve adetler ya da dayatmalar, hangi alanda,’ kime göre, neye göre’ kategorize edilerek, ‘’karşındaki kişiyi kendin gibi gör’’ ya da ‘’kendini karşındaki insanın yerine koy’’ düşüncesiyle bağdaşır ki? Ancak taklit edebilirsin karşındaki kişiyi. O da sadece göstermeliktir. Ağlarsa ağlıyor, dövündüğünde dövünüyorsan ‘’acını anlıyor ve paylaşıyorum’’ düşüncesi, sadece taklittir. Aşırı empatik olmak ya da öyle olduğunu sanmak, övünülecek bir durum değil yani.

Atalar boşuna ‘ateş düştüğü yere yakar’ dememişler.

Evet, bizler, insanoğlu olarak empatiye yatkın olarak doğarız. Yaradılışımızda, insanları diğer canlılardan ayıran bir özellik olan ayna nöronlarının da bulunması, bir artı olarak düşünülse de, birçok alanda insanı geriletir ve başarısızlığa sürükler. Çalıştıkları alanda kendilerini aynaladıklarını düşündükleri diğer çalışanlara karşı, sadece kendi hisleri yönünde ayna tuttukları için asıl amacın ne olduğunu bilemeden yanlış kararlar alabilirler. Partnerleriyle ilişkilerinde başarısız olurlar, çünkü tuttukları ayna, kendi iç dünyalarının aynasıdır. Kendisi partnerini seviyorsa, ‘’beni seviyor, ama…’’ âşıksa ‘’bana âşık, ama… üzgünseniz ‘’o da üzgün, ama…’’ ve bilirsiniz ki ’’ama’’ dan önceki sözcük hiçbir anlam ifade etmez. Oradaki anlam yine sadece ve sadece sizin yüklediğiniz anlamdır. Karşınızdakini kendi içinize göre etiketlemiş ve kendi hisleriniz doğrultusunda sizi sevdiğine, size âşık olduğuna ya da en az sizin kadar üzüldüğüne kendinizi inandırmak için bir de ‘’ama’’lara sığınmışsınızdır. Çünkü sizlerin bir yetenek olarak düşünülen empati yeteneğiniz vardır, öyle değil mi?

Empati, gerçek anlamda, birlikte var olabilmek ve işbirliği için bir yetenektir sadece.

Yüksek empati yeteneği olduğunu düşünen insanlar bunun zararlarını, iş hayatında, aile hayatında, çocuk yetiştirmede, özel hayatlarında ve sosyal ilişkilerinde yoğun bir şekilde yaşarlar. Yolun sonunda da -hâlbuki diğerleri için tüm fedakârlıkları- yapmışlardır.

Görünüşte her şeyi, karşısındakinin iyiliği için yapıyordur.

Aslolan ise kendi beklentilerine karşı, bir beslenme tarzı yaratmaları ve kendilerini doyuracak olan hangi beklenti, hangi duygu durumu ise ona göre davranarak karşılığını almaya çalışmalarıdır.

Özellikle 0-6 yaş döneminde, yine o anlık algı ve bilinç seviyeleriyle, ailelerinden yeterince değer görmemiş olduklarını düşünen kişiler, kendilerini değerli hissetmek için diğer insanlara şirin görünmeye çalışırlar. Yeter ki onlar da kendisini şirin görsün ve tabii ki sevsin, değer versin.

Tüm duygular bir koşula bağlanmıştır artık ve empati diye bir şey yoktur.

Gelelim empat kişiliklere; işte, yüksek empati yeteneği olduğunu düşünen insanların olayı getirdikleri nokta tam da burası. Empatinin ne olduğunu tam olarak kavrayamayıp, bir de bu durumla övünen insanların bu duygu karmaşası içerisinde kendilerini getirdiği ’’ tanılanamamış kişilik bozukluğudur ‘’ empat kişilik.

Empat kişi doğulmaz, olunur.

Empat kişilikler, kendilerine değil, karşılarındakine odaklıdırlar. Kendi duygu ve düşüncelerini daima ikinci planda tutarlar. Bir başka insan için aşırı empati göstererek, aslında ulaşmak istedikleri şey öz saygı ve sevgidir. Fakat buna asla ulaşamazlar. Kendilerinden o kadar uzaklaşmışlardır ki, ufacık sevgi ya da saygı kırıntısı için yapamayacakları şey yoktur.

Empat kişilikler artık işi o kadar ileriye götürürler ki, iletişim halinde oldukları insanların duygularını üst düzeyde hissedip kendi hayatlarında aynısını birebir yaşarlar. Başkalarının algı ve duygu durumunu kendileriyle özdeşleştirip, en derin travmalara kadar kendi zihin düzeylerinde hissederek, sanki kendi travmalarıymış gibi sahiplenirler. Dolayısıyla sağlıksız bir ruh halinin yanı sıra gün geçtikçe beden sağlıklarını da yitirirler.

El alemden gelebilecek olumsuz bir yorum dünyalarını başlarına yıkabilir.

İnsanlar genelde isteklerini koşulsuz şartsız yerine getiren, sorunsuz, sorgulamayan, fedakar kişileri yanlarında tutarlar. Bu durum, kısa vadede toplum tarafından onaylanan empatik bireye kendi ruhsallığına verdiği olumsuz etkilerini yaşamı boyunca taşıtacaktır.

Kaldı ki bu yanlarında tutulma, verilen değer, sevgi ya da her neyse, acaba gerçek bir dostluk, arkadaşlık için midir yoksa bir çıkar ilişkisi için mi? Siz dostluk sanırsınız, onlar kendilerini sizinle doyuruyorlardır.

Bakın, karşıdaki insan davranışında da bir koşuldan bahsediyorum.

İşte, kimse kadar ne üzülebilir, ne sevinebilir ne de birisini onun sizi sevdiği kadar sevebilirsiniz. Çünkü o kişinin duygusunu asla bilemezsiniz sadece tahmin edebilirsiniz. Tahminleriniz de sadece ve sadece sizi bağlar.

Ve en acı tarafı geliyor,

O sadece sizin sorununuzdur.

Gerçekte, birlikte var olabilmek ve işbirliği için bir yetenek olan empatiyi bu şekilde kabul edelim ve hayatımızı daha fazla zorlaştırmayalım. Emin olun el ve alem her zaman her şeyi söyleyebilir. Bu da onların sorunu olsun, ne çıkar?

Tamamen kendinize özgü duygu ve düşüncelerinizi, kendiniz olarak yaşayabilmeniz dileğimle...