Kahraman TV

Kahramanmaraşlılar Dikkat: Sermayenize Sahip Çıkın!

KAHRAMANMARAŞ

Kahraman TV Köşe Yazarı Uzm. Dr. Zekeriya Büyükdereli, "Sermayenize Sahip Çıkın!" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte Büyükdereli'nin Bu Haftaki Yazısı:

Hepimize güzel bir hafta sonu ve yaşam dileyerek başlayayım yazıma, umarım yine keyif aldığımız bir yazı olur. İnsan yaşarken öğrenir çoğu şeyi ama; hayatı yalayıp yutmuş olan rahmetli “Chevrolet Ali” lakaplı akrabamız/dostumuzun deyimiyle “hayat tecrübeye yetmeyecek kadar da kısadır”. Bu nedene her şeyi de yaşayarak öğrenemeyiz ve deneyim transferi yaparız. Birileri yaşar, başından geçenleri yazar ya da sözlü olarak anlatır ve deneyim aktarılır. Ben de bu hafta size kendi deneyimlerimden transfer yapmaya çalışacağım.

ANNEMDEN DOKTOR DOĞMADIM

Hemen ilk itirafımı yapayım; “annemden doktor doğmadım”. Bir esnafın ilk erkek çocuğu olarak ticaret öğretileri ile büyütülen bir Maraşlıyım. Bugün yıkılacak olan “dünyanın en saçma binası” tacını elinde bulunduran sarı-kırmızı-lacivert renkli, çok katlı, kaliteli bir kaşarın hava boşlukları gibi delikli binanın arkasında yer alan bir apartmanda otururduk. Bence dünyanın “en saçma apartmanı” ilan edebileceğim taçsız kral, tek düze ve tek renk Acak apartmanı 5. katında yaşadığımız yıllardan hemen önce hemen sonrasına denk gelen zamanda ben 5-7 yaş arasını geçmekteydim. O yıllarda renkli binanın yerinde bahçeli birkaç katlı bir özel idare binası ve bahçesi vardı. Hemen yan karşısı ise adliye binasıydı.

Adliye binası arkasında bugünkü otopark alanında hafif doğal bir sırt ve bu sırtta kahverengi kontraplaktan yapılmış, yere konurken teraziye gerek duyulmamış arzuhalci kulübeleri vardı. İçinden daktilo tuşlarının sesleri duyulur, derdini anlatırken kimi sinirlenir, kimi ağlar, kimi bağırır, kimi sinir krizi geçirirdi. Sanki mahkeme arzuhalci kulübesinde kurulmuş gibi davranan insanlar gördüm. İşte insan anlatıp rahatlamak istiyor neticede. Özel idare tarafından arkadaki şeyadil caddesine uzanan sokağın köşesinde, Pazarcık arabalarının kalktığı yerde merdivenin altında bir fotoğrafçı dükkanı vardı. Oradan pikapa iğne satın alırdım. Henüz kasetçalar yoktu veya bizim eve gelmemişti bilmiyorum.

TÜRKİYE ÇAĞ ATLARKEN BEN DE BERABER ATLADIM

Öyle bir zamandaydım ki adliye bahçesinde kafasını siyah bir eteğin içine sokup vesikalık fotoğraf çeken birkaç amcaya bile birkaç kez şahit oldum. Ama o kara etekli fotoğrafçılar hızla yok oldu. Sanırım nesillerinin son örnekleriydi. O bahçe bizim tabancacılık ve futbol alanımızdı bu oyunlarda orda bitiverdi bence, Allah rahmet eylesin diyeyim. Kısaca Türkiye’ nin çağ atlamasından hemen önce, ışın hızı ile gelişecek teknoloji devriminin başıydı. Çünkü o güne dek ancak 5-10-20 yılda gerçekleşebilen yenilikler o yıllardan sonra hemen hemen yılda bir gerçekleşti. Yani Türkiye çağ atlarken ben de beraber atladım.

Komşunun evine damda siyah beyaz televizyonu izlemeye ve demir 2,5 tl atıp çevirmeli telefondan 4 haneli numara çevirmeye gidilen yıllardan internet ve android telefona geçiş oldu son 25 yılda, pikap gitti, kaset çalar geldi, auto reverse araç teypleri, walkman, cd, disket ve ardından usb bellek vs …. Şöyle düşünün 1890 ların sonundan 1970 lerin başına sadece gramofondan, radyo ve pikapa gelinebilmişti. 1980’ lerin başından çook hızlı bir geçiş oldu. Basılı yayın can çekişirken sosyal medya diye bir şey gelişti. Bilgiye erişim kolaylaştı. Herkes evinde tv ve internet karşısında otururken seyyah oldu. Belki 100 yıldır belki daha da eskiden beri kavak sedirler, fırfırlı örtüleri ve yastık üçlemesi evin en önemli eşyasıydı. Bir anda kanape icat oldu, koltuk ve masa tüm evlere girdi. Yaşam şeklimiz ihtiyaçlarımız komple değişti. Ama değişmeyen, kuralları kabaca her zaman benzer kalanlar da var.

TİCARET ZAMANSIZ BİR KAVRAMDIR; HER ÇAĞDA AYNI KALDI

Ticaret zamansız bir kavram olup, genel doğruları her çağda aynı kalmıştır. Almak satmak karşıya güven vermek ve almak üzerine kurulu, karşılıklı onay ile gerçekleşen alışverişler toplamıdır. Bunu bana çok erken öğrettiler.

Ticaretle tanışıklığım okuryazar olmadan önceki yıllara dayanır. Bir mağazanın tezgahına oturtulup iki elimle zor tuttuğum koca mikrofona üçü beş yüz diye bağırarak tanıştırıldım ticaretle. Tabi para diye bir şeyin varlığını öğrenmem de o yıllara dayanır. Yani beş yaşlarım civarı... Buradan bilirim pazardaki ya da mahalledeki amcanın bağırmak zorunda olduğunu. Bunun Akdeniz havzasına ve Müslüman ahaliye ait bir tavır olduğunu da okul yıllarında ve yaşarken öğrendim sanırım. Yani anladım ki hem Akdenizliyiz ve de Müslüman...

***YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN***

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.