İnsanlar dünyaya geldikleri andan itibaren algılarıyla hareket ederler. Duygularını, düşüncelerini, hayata bakış açılarını, davranış şekillerini belirleyen en önemli unsur, neyi nasıl algıladıklarıyla alakalıdır. Algıladıkları durumlar kendi gerçekliklerini oluşturur ve bu gerçeklikler de kendi doğrularını.
Herkesin kendisine göre değer yargısı ve sevgi anlayışı farklıdır. Ve insanlar karşısındaki insana değer verdiğini ya da sevdiğini kendi anladığı dilden anlatmaya çalışır.
Anlattığı ve anladığı tek dil kendi dilidir.
Sesteki herhangi bir vurgu, beden dilindeki belirleyici bir el hareketi ya da herhangi bir mimik, söylenilen sözün anlamının işiten tarafından, tamamen karşıt olarak anlaşılmasına yol açabilir.
Tıpkı bir bilmeceyi çözer gibi ‘’acaba şöyle mi demek istedi?’’ ‘’güya beni seviyormuş’’ ya da ‘’sanki anlamadım ne demek istediğini’’ gibi birçok eleştirel, yargılayıcı düşünce tarzıyla algıladığı durumu çözmeye çalışır. Çözüme ulaştığını düşündüğünde belki de kendisine gerçekten değer veren, seven birisinden sadece kendi düşünceleri doğrultusunda uzaklaşır ve artık ona güvenmemeye başlar.
**YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN**