İlk büyük depremi, henüz ilkokulda okurken, 1953 yılında Çanakkale'de yaşadım.
O gün, dondurucu soğuk altında 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'ni kutlamış, erkenden evlerimize çekilmiştik.
Gece korkunç bir gürültüyle uyandık. Çökmeye başlayan tavandan üzerimize sıva parçaları dökülüyordu. Annem, babam ve biz 5 kardeş, hemen bahçeye fırladık.
Lapa lapa yağan kar altında ilk dikkatimi çeken, yağışın bile örtemediği yoğun toz bulutu ve ardından gelen çığlıklardı.
Toz bulutu ve çığlıklar enkaza dönen evlerden yükseliyordu.
Tarihe Çan-Yenice depremi olarak geçen sarsıntıda 300'e yakın insanımız hayatını kaybetti, binlerce ev yıkıldı…
O karlı geceden aklımda toz bulutu ve iniltiler kaldı…
★★★
Aradan 67 yıl geçti…
Önceki gün, hayatımın en büyük ikinci depremini İzmir'de yaşadım. (Büyük Marmara Depremi sırasında İstanbul'da değildim.)
Yıkılan ve onlarca yurttaşımızın hayatlarını kaybettikleri çok katlı apartmanlar ise bize sadece birkaç dakika uzaklıkta…
★★★
Binamız çok sallandı, öylesine ürkütücü biçimde sallandı ki, (o sırada ben başka bir yerde gönüllü karantinada olduğumdan), eşim ve çocuklarımın yaşadıkları korkunç anları sözcüklerle ifade edebilmem mümkün değil. Anlattıklarına göre; gökyüzüne uzanan kule gibi binaya sanki dipten dev bir yumruk vuruyor ve bitmek bilmeyen uğultularla zıplatıp sağa sola savuruyor, yaşamla ölüm arasında gidip geliyorlardı.
★★★
Hayatımın iki büyük depremi…
1953 Çanakkale ve 2020 İzmir…
İkisinde de yitip giden insanlar, enkaz altından gelen feryatlar…
1953'ten bu yana, 67 yıldır değişmeyen görüntüler, depremin değil, çürük binaların aldığı canlar…
Hayatlarını kaybeden yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Güzel İzmir'imizin ve ulusumuzun başı sağ olsun…