11.11.2022, 18:36

ALLAH’IN İPİNE TOPTAN SARILIN

Cenâb-ı Hak, sözün en güzelini söylemeyi ve en güzeline uymayı bizlere nasip eylesin. Yüce Allah, insanlar arasında seçtiği peygamberler vasıtasıyla kullarına doğru yolu göstermiş, bazen sahifeler bazen de kitaplar indirerek bazı peygamberlerini desteklemiştir. Bu kitapların sonuncusu hiç şüphesiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e indirilen Kur’an-ı Kerim’dir.

Kur’an-ı Kerim, Allah ile kul arasında yerden yükseklere uzanan Allah’ın ipi ve en sağlam kulptur. Bu kulpa karşı yaklaşımımızın nasıl olması gerektiği Cenab-ı Hak şöyle buyurarak ortaya koymaktadır:

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”[1]

Yüce Kitabımız Kur’an’a Müslümanlar olarak sımsıkı sarılmak, hem Allah’a hem de peygamberine itaatin en önemli göstergesidir. Kur’an’a sarılmanın sonuçları yukarıdaki ayette belirtilirken Allah’a ve Resulüne itaatin sonuçları şöyle açıklanmaktadır:

وَأَطِيعُواْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ

وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا

“Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, rüzgarınız, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”[2] ve “Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kazanç ve kurtuluşa ermiş olur.”[3]

Dolayısıyla Kur’an’a sımsıkı sarılmak suretiyle Allah’a ve Resulüne itaat etmek, bir yandan insanları büyük bir güç olmaya, birliğe, dirliğe, beraberliğe, başarı ve kurtuluşa ulaştırırken diğer yandan çekişmelerden, kavgalardan, rehavete kapılmaktan, zayıflamaktan ve dağılıp parçalanmaktan koruyan bir kalkandır.

Müslüman bir toplumda çekişme, kavga, anarşi ve terör baş gösterdiğinde Müslümanların güzel kokusunu etrafa yayan rahmet rüzgârları kesilecek, güçleri ve enerjileriyle birlikte devletleri yok olmaya yüz tutacaktır. Birlik ve beraberlik ortamının hakim olması halinde ise Müslümanların elindeki güç, kuvvet, zenginlik, enerji ve diğer imkanlar kendileriyle birlikte bütün insanlığa hizmet eder hale gelecektir.

Ne yazık ki Müslüman bir toplumda sureti haktan görünüp İslam’a ve Müslümanlara kastetmek isteyen bir takım ihanet çeteleri türemektedir. Bu gibi ihanet çetelerinin yapısına ve çalışma planlarına bakıldığında, uluslararası şer güçlerin laboratuvarlarında üretildikleri kolayca anlaşılmaktadır. Bu ihanet çetelerinden biri de 15 Temmuz 2016 tarihinde devletimizi ele geçirip İslam düşmanlarına teslim etmek üzere bir kalkışmaya girişen Fetö terör örgütüdür. Bu örgüt, devletimizi ve aziz milletimizi düşmanların top ve tüfekle uğratamayacağı büyük bir zarara uğratmış oldu.

Atalarımız “Vatan sevgisi imandandır” derler. Yani bir insan, üzerinde doğup büyüdüğü ve yaşamını idame ettirdiği vatanını seviyor ve bu sevginin gereğini yapıyorsa bu onun imanının önemli bir göstergesidir. Vatan deyince, egemenlik ifade eden bayrak ve ezan gibi kutsal değerler anlaşılmaktadır. Bu anlamda Müslüman, vatanını seven insan demektir.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) Mekke’de doğdu ve ömrünün büyük bir bölümünü bu kutsal şehirde geçirdi. Burada çok büyük anılar biriktirdi. Müşriklerin verdiği eziyetler tahammül edilemeyecek seviyeye ulaştığında sahip olduğu her şeyi bırakıp Medine’ye hicret etmek zorunda kaldı. Çok sevdiği Mekke’den ayrılırken ‘Hazvere’ denilen mevkide durup gözyaşları içinde geriye bakmış ve “Ey Mekke! Vallahi sen Allah’ın en hayırlı ve Allah’a en sevimli olan beldesisin. Senden (zorla) çıkarılmış olmasaydım, seni asla terk etmezdim”[4] şeklinde seslenmişti.

Hz. Peygamber (s.a.v) sanki bu sözlerle özelde Müslümanlara ve genelde bütün insanlara ‘vatanlarıyla bir gönül bağı kurmalarını ve ona karşı vefalarını ortaya koymalarını’ öğretmek istemiştir. Bu öğretiyle yetişen Müslüman bireyler olarak bizler, ecdadımızın kanlarıyla sulayarak bize emanet ettiği vatanımızı çok sevmeli ve canımızın pahasına da olsa korumaya çalışmalıyız.

Hz. Peygamber (s.a.v) nasıl ki doğup büyüdüğü Mekke’yi sevip ona bağlandıysa bizler de doğup büyüdüğümüz toprağımıza ve vatanımıza candan bağlıyız. Bu vatana olan sevgi ve bağlılığımız en güzel şekilde, birinci dünya savaşı yıllarında Çanakkale’de canlanmıştı. Orada ırk, dil ve renkler değil sadece iman ön plana çıkmıştı. Sonuçta 250 bin şehit verilmiş ama vatan kurtulmuştu.

düşmanlarının tarihte Müslümanların aleyhinde birden fazla birleştiklerini okumaktayız. Ancak imanlarının bir gereği olarak birlik ve beraberlik ruhuyla hareket edip vatanlarını savunmaları halinde zaferin inananlara verildiğine de net olarak şahit olduk. Müslümanlara yönelik bu saldırıların, hiçbir zaman durmadığı ve durmayacağını çok iyi bilmekteyiz. Ancak geçmişte top ve tüfekle düzenlenen saldırıların artık faydasız olduğunu düşünen düşmanlarımız, işbirlikçi ihanet çetelerini devreye sokarak hedeflerine ulaşmak istemektedir.

Bilinmelidir ki vatan aleyhinde faaliyet yürüten kişi veya gruplar, dini, mezhebi, rengi, dili veya ırkı ne olursa olsun haindir ve çekişmeyi, kavgayı, kaosu ve terörü finansa eden şeytani şer güçlerin gönüllü bir neferi sayılmaktadır. Bunun için gerçek anlamda Müslüman olan birinin vatanı aleyhinde bir faaliyet içinde olması mümkün görülmemektedir.

Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ

جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي

الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ

“Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.”[5]

Bu ayete göre iki insan tipi karşımıza çıkmaktadır. Birincisi bir cana kıyan, ikincisi ise bir canı kurtarıp yaşatandır. Müslümanlar olarak her bir insanın canının saygın olduğu bilinciyle hareket etmeli ve o canı yaşatmak isteyenlerin safında yer almalıyız. Daha açık bir ifadeyle bir insanın canına, nesline, aklına, dinine veya malına kastetmek isteyenlere karşı her daim uyanık ve mücadele halinde olmalıyız. Bu konuda planlarımızı, yol ve yöntemlerimizi Kur’an ve Sünnet’in rehberliğinde hazırlamalı ve uygulamaya koymalıyız.

Kur’an’ın en fazla üzerinde durduğu konuların başında tevhit ve vahdet gelmektedir. Kur’an’da anlatılan bütün peygamberler de bu konular üzerinde yoğunlaşmış, bunları zedeleyen şirk ve tefrikaya karşı insanları ciddi bir şekilde uyarmışlardır.

Kur’an’da bir yandan tevhit ve vahdetin öncüleri ve önderleri olan peygamberlerin kıssaları anlatılmakta, diğer yanda şirkin, isyanın, kin, nefret ve tefrikanın öncü ve önderleri olan iblis, şeytan, nemrut ve firavunlardan söz edilmektedir.

Kur’an’ı bütünüyle incelediğimizde iblisin veya şeytanın Allah’tan ziyade insanla probleminin olduğunu okuyor ve görüyoruz. Hatta ayetlerden hareketle şeytanın hem Allah hem de ahiret inancına sahip olduğunu kolayca anlayabiliyoruz. Çünkü Kur’an,

كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ

قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ

“Ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım”[6] ve “Rabbim! Öyle ise, (onların) tekrar dirileceği güne (ahirete) kadar bana mühlet ver”[7] ifadelerini şeytana nispet etmektedir.

İblisi azdıran ve hatta şeytanlaştıran husus, onun Allah tarafından saygıyla eğilmesi emredilen insana karşı üstünlük taslaması, kibre kapılması, aslını ve ırkını yüceltmesidir. Dolayısıyla bu şekilde davranan herkes, şeytanın gönüllü bir taraftarı ve neferi konumuna düşmektedir.

Şeytana kıyamet gününe kadar mühlet vermeyi kabul eden Yüce Allah, şeytan ile ilgili hükmünü Kur’an’da şöyle vermektedir:

قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ

(Allah) dedi ki: “İşte benim söz verdiğim dosdoğru yol budur ki: Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin, etkin ve tasallutun olmayacaktır.”[8]

Bu ayete göre insanı tevhit ve vahdetten uzaklaştırıp şirke ve tefrikaya götürmek isteyen şeytanların ve şer güçlerin tasallutundan kurtulmanın tek reçetesinin ‘Yüce Allah’a Kulluk’ olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kulluğu zedeleyen ırkçılık, hizipçilik, mezhepçilik, particilik veya mahallecilik gibi görüşler ve davranışlar, şeytan ve şer güçlerin en güçlü silahlarındandır. Bütün bu olumsuzlukların kaynağı ise kibir yani büyüklük taslamaktır.

Müslüman, hem tevhide hem de vahdete inanan, tevhit ve vahdetin gereğini yapan ve bunları zedeleyecek her türlü söz ve davranıştan kaçınan insan demektir. Müslümanın tercih ettiği bu yol, sırat-ı müstakim yani dosdoğru yoldur. Bu yol üzerinde seyreden hiçbir kimseye şeytan musallat olamayacaktır.

Müslümanlar olarak bizler günde en az kırk defa “Bizi dosdoğru yola ilet” şeklinde Yüce Allah’a dua etmekle kendimizi zinde tutmuş ve şeytanların etkisinde kurtulmuş olmaktayız. Dosdoğru yol, aynı zamanda bütün peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin gösterdiği ve yürüdüğü en güvenli yoldur.

Dosdoğru yol üzerinde olmayı en güzel şekilde bütün insanlığa öğreten Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle Allah tarafından tebliğ, tebyin, teşri, temsil, tezkiye, tezkir, talim ve tilavet görevleri verilmiş, bunlarla birlikte ümmeti için şahit, beşir (müjdeci) ve nezir (uyarıcı) kılınmıştır. Kendisine verilen bütün bu görevlere rağmen Hz. Peygamber (s.a.v),

فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ

إِنَّكَ لا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ

“(Resûlüm!) Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin”[9] ve “Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin.”[10] ilahi uyarılarına maruz kalmıştır.

Bütün bu uyarılar gösteriyor ki hidayet yalnızca Allah’ın elindedir ve Allah, hidayeti dileyene verecektir. Hidayet ise dosdoğru yol olan sırat-ı müstakime ermek ve onun üzerinde olmaya gayret göstermektir. Yüce Allah, bütün insanlığa şöyle bir hidayet reçetesi sunmaktadır: “Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.”[11]

İnsanoğlu bu dünyada Allah’a kulluğu seçip ahsen-i takvim olarak kalabileceği gibi kendi heva ve hevesine kapılıp esfel-i safiline düşme potansiyelini elinde bulundurmaktadır. Daha açık bir ifadeyle insan, kulluğa devam ederek meleklerden daha üstün bir konuma yükselebileceği gibi kulluktan uzaklaşarak hayvanlardan daha aşağı bir seviyeye inebilmektedir.

Ahsen-i takvim üzere kalıp esfel-i safiline düşme tehlikesinden kurtulmanın yolu Yüce Allah’ın Kur’an’da emrettiği gibi doğru bir okuma yapmak ve aklı gereği gibi kullanmaktan geçmektedir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ

“Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?”[12]

Dolayısıyla hakkın tam olarak ortaya çıkması için Kur’an ayetlerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklardaki ayetleri ve insanın nefsindeki ayetleri doğru bir şekilde ve aklın rehberliğinde okumamız gerekmektedir. Bu üç çeşit ayeti birlikte ele aldığımız ve değerlendirdiğimizde ancak doğru sonuca ulaşabiliriz. Çünkü ufuklardaki ayetler akla, nefislerdeki ayetler de vicdana hitap eder. Akıl ve vicdandan yoksun bir kimse için Kur’an ayetleri hiçbir şey ifade etmeyecektir.

Akıl ve vicdan sadece bireyler için değil aynı zamanda toplum için önemli olan iki cevherdir. İslam ve insanlık düşmanı olan güçler de en çok şu iki cevheri yok etmek için çalışmaktadır. Sureti haktan olsun veya olmasın eğer bir şahıs, bir grup veya bir cemaat size “aklınızı ve vicdanınızı bize teslim edin, sizin adınıza biz düşünelim ve hareket edelim” diyor ve siz bunu kabul ediyorsanız, kısa, orta veya uzun vadede ciddi sıkıntılarla karşılaşacaksınız demektir.

Müslümana yakışan, tevhide ve vahdete inanmak, davet etmek ve mukaddesata sahip çıkmaktır. Bunu yaparken de tarihin doğru okunması, değerlendirilmesi ve içinden bir takım derslerin çıkarılması gerekmektedir. Bunu başarabilen toplumlar, içinde bulundukları anı çok verimli yaşayabilecek ve geleceğe umutla bakabilecektir. Aksi halde tarih tekerrür etmeye devam edecektir.

Dolayısıyla biz yedi düvelin birleşip bize saldırdığı ve yok etmek için var güçleriyle çalıştıkları Çanakkale’yi hiç unutmayacağız. Orada bizim ayakta kalmamızda en büyük etken olan birlik ve beraberlik ruhunu da hiç unutmayacağız. Bunun gibi 15 Temmuz’da yeniden canlanan ruhu da hiç unutmayacağız.

İster Çanakkale’de isterse 15 Temmuz’da toprağa düşen şehitlerimizin ortak mesajını şöyle okumalıyız: Tevhit ve vahdeti temsil eden din, namus, vatan, bayrak, ezan ve mukaddesat uğruna nice şehitler verildi; ama bunların çiğnenmesine hiç şekilde müsaade edilmedi. Bütün bunlar, aziz millete bırakılan birer emanettir. Bu emanete de en güzel şekilde sahip çıkılmalıdır. Aksi takdirde düşman, sadece maddi silahları değil aynı zamanda manevi silahları da kullanıp İslam’ı ve Müslümanları ortadan kaldırmaya çalışacaktır.

O halde tevhidi ve vahdeti yaşamanın ve sağlamlaştırmanın en önemli şartı, şirkten ve tefrikadan olabildiğince uzak durmaktır. Bizi tefrikadan koruyacak en büyük güç ise Kur’an’a sımsıkı sarılmak, Allah’a ve peygambere bağlı kalmaya devam etmektir.

Cenab-ı Hak, cümlemizi tevhide ve vahdete inanan, tevhit ve vahdetin güçlenmesi ve yayılması için çalışan muvahhit kullarından eylesin.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 35 85
2. Fenerbahçe 35 77
3. Beşiktaş 36 80
4. A.Demirspor 36 67
5. Başakşehir 36 62
6. Trabzonspor 36 57
7. Karagümrük 36 51
8. Konyaspor 36 50
9. Kayserispor 36 47
10. Ankaragücü 36 43
11. Kasımpaşa 36 43
12. Sivasspor 36 41
13. Antalyaspor 36 41
14. Alanyaspor 36 41
15. Giresunspor 36 40
16. İstanbulspor 36 39
17. Ümraniye 36 31
18. Gaziantep FK 35 25
19. Hatayspor 35 23
Takımlar O P
1. Samsunspor 36 78
2. Rizespor 36 68
3. Pendikspor 36 67
4. Bodrumspor 36 62
5. Sakaryaspor 36 62
6. Eyüpspor 36 62
7. Göztepe 36 60
8. Manisa FK 36 56
9. Keçiörengücü 36 56
10. Bandırmaspor 36 55
11. Boluspor 36 52
12. Altay 36 40
13. Erzurumspor 36 39
14. Tuzlaspor 36 38
15. Gençlerbirliği 36 38
16. Altınordu 36 35
17. Adanaspor 36 25
18. Denizlispor 36 23
19. Yeni Malatyaspor 36 16
Takımlar O P
1. M.City 38 89
2. Arsenal 38 84
3. M. United 38 75
4. Newcastle 38 71
5. Liverpool 38 67
6. Brighton 38 62
7. Aston Villa 38 61
8. Tottenham 38 60
9. Brentford 38 59
10. Fulham 38 52
11. Crystal Palace 38 45
12. Chelsea 38 44
13. Wolves 38 41
14. West Ham United 38 40
15. Bournemouth 38 39
16. Nottingham Forest 38 38
17. Everton 38 36
18. Leicester City 38 34
19. Leeds United 38 31
20. Southampton 38 25
Takımlar O P
1. Barcelona 38 88
2. Real Madrid 38 78
3. Atletico Madrid 38 77
4. Real Sociedad 38 71
5. Villarreal 38 64
6. Real Betis 38 60
7. Osasuna 38 53
8. Athletic Bilbao 38 51
9. Mallorca 38 50
10. Girona 38 49
11. Rayo Vallecano 38 49
12. Sevilla 38 49
13. Celta Vigo 38 43
14. Cadiz 38 42
15. Getafe 38 42
16. Valencia 38 42
17. Almeria 38 41
18. Real Valladolid 38 40
19. Espanyol 38 37
20. Elche 38 25
Namaz Vakti 07 Haziran 2023
İmsak 03:19
Güneş 05:04
Öğle 12:36
İkindi 16:28
Akşam 19:58
Yatsı 21:36